2008 yılındaki krizden sonra gelen yeni nesil girişimcileri destekleme akımının hayatımıza soktuğu Startup fırtınası, -Türkiye’de çıkış noktası ABD’den oldukça geç ve geri kalmış bir şekilde olsa da- dünyanın dört bir yanında olağanca çılgınlığıyla sürüyor.
Kelimenin ana dilindeki sözlükler, stratup’ı, “bir şeyi harekete geçirmek için yapılan iş ya da süreç” olarak tanımlıyor. Bazı kaynaklarda “yeni girişim” olarak kullanılsa da Türkçesi tam olarak oturmayan ve kavramsal olarak içinde bulunduğu disiplinin yabancı sözcüklere açık olması sebebiyle çok da kişinin Türkçesini aramadığı Startup’ın sözlük dışındaki kapsamı hakkında da ciddi tartışmalar mevcut.
Sektördeki birçok kişi, startup olmanın şirketin yaşına, büyüklüğüne, cirosuna, karlılığına ve istikrarına bağlı olduğunu söylese de, bu konudaki tartışma uzun zamandır sürüyor. Stanford’da hocalık yapan Steve Blank, startup’ı, “ölçeklenebilir ve tekrar edilebilir bir iş modeli bulmak için oluşturulan bir yapı” olarak tanımlarken, Warby Parker’ın eş CEO’su Neil Blumental de Blank’e benzer bir şekilde, “Startup, çözümün belli, başarının ise garanti olmadığı bir cevabı bulmaya çalışan bir şirkettir” tanımını yapıyor.
Bizim de kabul ettiğimiz “Startup” tanımına konu olan projeler ve fikirler ise, ürettiği ürün, ulaştığı sonuç, ya da bu sonuca ulaşırken izlediği yöntem bakımından yenilikçi (inovatif) olan işlerdir. Bir startup’ın ürettiği ürün, ulaştığı sonuç ve/veya bu sonuca ulaşmak için izlediği yol bakımından farklı ve denenmemişi yapıyor olması gerekir.