Biyoteknoloji tüm dünyada gün geçtikçe yaygınlaşmakta. Tüm dünya bu konu üzerinde çok fazla dururken bizim aklımıza biyogirişimcilik konusunda ülkemiz nerede bulunmakta sorusu geliyor. Bu konunun merkezinde ve hatta mutfağında olan kişiler konu üzerine bazı açıklamalar yapmış durumda.

Bu konuda ilk olarak bilmemiz gereken nokta biyolojik teknoloji artık yeni bir sektör değil. Fizik ya da diğer alanlarda rekabet konusunda mesafe uzayınca yakalamak biraz zor olmakta. Ama biyolojik teknolojide ülkemizde yapılan pratiklerden görülmesi üzerine ülkemiz son noktaya oldukça yakın bir mesafede bulunmakta.Çok iyi bir ilaç, tanı testi ya da sağlıkla ilgili herhangi bir biyolojik temelli proje yürütme konusunda çok eksik bir durumda değiliz. Çünkü bu konunun özü insan. Artık günümüzde bilgiye ulaşmak hiç zor değil.

Eğer inanabilirsek kendimize fırsat üretmek çok kolay. Hatta dünyanın konumunu yakalamamamız içten bile değil. Ülkemizde biyoteknoloji alanında 5 ayda kurulup 3 hoca ile çalışan firmalar bulunmakta. Bu firmalar ülkemizde en çok ihracat yapan konuma bu kadar sürede gelmiş bulunmakta. Yani başarının arkasına 3 tane çok değerli akademisyenin yardımı firmaların belki de 15 yılda ulaşacağı bir duruma gelmesine olanak sağlamış durumda.

Biyoteknoloji, Ekosistem ve Türkiye

Ekosistemin oluşması konusunda ise bu sistem bizlere nerede ve nasıl olacağımız konusunda ihtiyaç belirlemekte. Bu ihtiyaçlara binaen akademisyenlerin aşırı mükemmeliyetçi yaklaşımı ile gerçek ihtiyacın çok mükemmeli gerektirmeyen noktası arasında bir kısımda buluşulması gerekmektedir. Bu durumun gerçekleşmesi için ise sanayici ve akademisyenlerin yan yana gelmesi gerekmektedir. Bu ihtiyacı akademisyenler çok iyi anladığında zaten çok fazla bir sorun ortada kalmıyor. Biyolojik teknoloji sektöründe ülkemiz bu sayede çok hızlı yol alabilir.

Hatta ülkemizdeki ve dışarıdaki durumlar göz önüne serildiğinde ülkemizin biyolojik teknoloji alanında sanılanın aksine pek çok ülkeden ilerde olduğu görülmektedir. Özellikle insan kaynağı ve alt yapı açısından çok ileride olduğumuz görülmektedir.

Biyoteknoloji ve İnovasyon: Ülkemizin Biyolojik Teknoloji Konusundaki Yeri

Doğumuzdaki ülkeler, balkanlar ve İtalya gibi ülkeler ve ülkemiz kıyaslandığı zaman ülkemiz bu konuda bu ülkelerin hepsinden biyolojik teknoloji alanında oldukça ilerdedir. Tek eksiğimiz ise algısal olarak bu sektörün ne ifade ettiğini çok temelde ya da bir devlet politikası olarak benimseyememiş olmamız. Covid sürecinde ülkemizdeki firmalar QPCR tabanlı yani moleküler temelli tanı testi üreten 3 – 4 iken şu anda 20 – 25 civarına ulaştı ve hepsi göreceli olarak başladıkları gün ve 3 aylık büyüme periyodları incelendiğinde hepsinin bir başarısı hikayesi olduğunu görürüz.

Covid salgın süreci bunu tetikledi ama doğumuza ve batımıza baktığımız zaman 15 tane Covid testi üreticisi bulunmamakta. Fakat ülkemizde çok kısa bir zamanda çok fazla yeni tanı kitleri çıktı. Yeni tanı teknolojileri Covid’e göre farklı tarzlarda ülkemizdeki firmalar tarafından çıkartılacak. Bu firmaların bu yeni tanı kitleri üretme aşamasına çok kısa sürede başladığını belirtmek gerekir. Yani çok kısa bir sürede kurulan firmalar bu salgın konusunda kendilerini oldukça geliştirmiş durumdalar.

Covid salgını ile ülkemizin bu alanda yapabileceklerinin yanı sıra çok iyi bir yerde olduğu da görülmüş oldu. Çok iyi alt yapımız var iken tek eksiğimiz belki de sadece daha büyük çaplı yani büyük yatırımcıların ya da devlet düzeyinde bazı yön verici hareketlerin henüz olmamış olması.

Ülkemizde biyoteknoloji konusunda yeni kurulmuş fakat başarılı olan firmalardan bazıları ürettikleri ürünlerin yaklaşık yüzde 95’lik kısmını yurt dışına ihraç etmekte. Ayrıca bu firmalar sattıkları üründen hiçbir şekilde olumsuz bir geri dönüş almamış durumdalar.

Ayrıca bu firmalar kendileri büyürken yan taraflardaki firmaları da incelemekte. Belki de bu başarılı firmalar ilerleyen zamanlarda birbirleri ile birleşme olanakları sağlayacaklar. Yani 5 ayda kurulan firmalar oldukça yüksek bir büyüme göstererek bu zaman aralığında yatırımcı olmuş durumdalar.

Ülkemizin insan kaynağı ve insanımızın aslında esnek ve hızlı adapte olabilme yapısı biyoteknoloji alanında ivmeyi kazanmamıza yardımcı olacaktır. Trenin kaçmaması için bizlere bu konular oldukça yardımcı olacaktır.

Ülkemizde Ekosistem Kurgusu

Ülkemizde bir ekosistem kurgusuna ihtiyaç oldukça net bir durum olmakta. Üretkenliği arttıracak bir zemini ve o zemin içerisinde paydaşlarında el ele tutuşmasına da çok büyük bir ihtiyaç olduğu ortada. Pandemi öncesinde Uluslararası Biyo Türkiye Konferansı sırasında ülkemizde alanında uzman kişilerin de katkılarının olduğu bir çalışma yapılmıştır. Bu kişiler strateji belgesi üzerine çalışmalar yapmıştır. Yani ülkemizde biyolojik teknoloji planı nasıl olmalı sorusu üzerine çalışmalar yapılmıştır. O plandaki modelde bu teknolojinin yapısına özgü bir tasarımı gerektiriyordu.

Biyolojik teknoloji genelde akademik bilgi ve bilimsel bilgi üzerine kurulan, üniversite işbirliğinin yüksek olduğu sonrasında geliştirme sürecinde sanayinin ve yatırımların yer aldığı bir şekilde tasarlanmıştır. Ayrıca bu konuda devletinde bütün bu yol boyunca nerede ihtiyaç var, nasıl bir kolaylaştırma gerekir ve destek mekanizması işler gibi konularda bu yol boyunca bu stratejide yardımcı yer almalıdır. Böyle bir model oluştuğunda ve birbiri ile el ele tutuşan paydaşlar ekosistemi kurguladığında durumumuz daha da ileriye gidecektir.

Açık İnovasyon kampları bu konuda insanları birleştirici bir rol üstelenmiş durumda. Pek çok kişi bilgilerini bu sayede birbiri ile paylaşıyor olacak. Ayrıca bunun yanı sıra işbirliğine açık network ortamları kurulmuş olacak.

Ülkemizde Laboratuvarların Önemi

Hem biyoteknoloji hem de diğer alanlarda laboratuvarlarımızı ayırarak ya da bir şekilde aletleri saklayarak hiçbir şekilde ilerleyemeyiz. Çünkü bu aletlerin de bir ömrü var ve eskiyorlar. İnovasyonu yakalamak için öncelikle önümüzdeki cam duvarları yıkmamız gerekiyor. Bu cam duvarları yıkmanın da temek perspektiflerinden bir tanesi bir problemi çözmek için bilgi ve teknoloji üretmemiz gerekmekte. Bilgi ve teknoloji üretebilmek tek kişinin, tek şahsın ya da tek olayın sonucu olamıyor.

Çünkü gelmiş olduğumuz bilgi toplumu düzeyinde yapmamız gereken şeyler oldukça belli. Ürünleşme konusunda çok ciddi emeği olan kişiler bulunmakta. Akademi konusunda akademisyenlerin oldukça önemli rolleri var. En önemlisi insan gücünü ülkemizde yetiştirebilmek. AR – GE konusunda deneyim ile ve bu konuda kurum içi girişimciliğe adım atabilecek inisiyatif sahibi bireyleri yetiştirmek gerekir. Bu konular özellikle akademisyenlerin en temek görevlerinden bir tanesidir.

Bilim etkin bir biçimde geliştirebilmek ve bu noktada alt yapıların sürdürülebilir olmasını sağlamak yine akademisyenlerin görevi olarak dikkat çekmekte. İşte bu sebeplerden ötürü de paylaşmak oldukça önemli bir hale geliyor. Çünkü zaman biyoteknoloji ve biyogirişimcilikte en büyük cam bariyerlerden bir tanesidir. Bu konuda hem ülkemizin hem de bizlerin koşması gerekiyor ve koşabilmek için de birbirimizin gücünden bayrak yarışı şeklinde faydalanmamız gerekmekte.

Çünkü bu yarışı bir Pazar yerinde lider olarak bitirmemiz gerekiyor. Pazar kişi ya da kurum ya da ülkemiz yoksa bu bizlerin biyogirişimci olmadığını gösterir. Elde edilen ürünü satamıyorsak ya da ürünü küresel sınırlarda satamıyorsak biyogirişimci olamayız. Dolayısıyla benim laboratuvarım, benim yerim, benim ürünüm ya da benim maddem şeklinde değil bunları beraber planlamamız gerekmekte.

Zaman Yönetimi ve İnsan Gücü

Biyoteknoloji ve biyogirişim konusunda assolist ya da diğer bir adıyla az görünür olma durumu birazda zaman yönetiminden kaynaklanmakta. Sürecinde bu noktada düzenlenmesi gerekiyor. Yani bizim yapmış olduğumuz AR – GE ve bu AR – GE için yetiştirilen insan gücünde önceliklerimizin de bu noktada modellenmiş olması gerekmekte.

Üniversitelerin içinde de insan gücünü bu noktada inisiyatif olabilir, proje yazabilir, üretebilir, kendi işinin arkasında yetki ve görev alabilir kişiler olarak yetiştirilmesi gerekir. Yani üniversitelerde standart öğretim yöntemlerinden daha çok üreten, inovasyona değer veren bu konuda geliştirme konusunda farkında olan bireyler ile ilerlememiz mümkün olabilir.

Biyoteknoloji ve İnovasyon: Unicorn Etkisi

Pek çocuğumuz kendi içimizde “unicorn” beklemekte. Yapılan çalışmalar ve ortaya çıkan sonuçlar yakın zamanda bazı biyoteknoloji firmalarımızın bu noktaya geleceğini göstermektedir. Unicorn etkisi içinde yatırımcıların da bu konularda bilgi sahibi olması gerekmekte. Yani sadece danışman hocanın ya da firmanın değil buna aynı zamanda küreselleşme alanında destek sağlayabilecek yatırımcıların da biyolojik bilimlerin zamanlamaları konusunda bilgi sahibi olmaları gerekmekte.

Çünkü diğer pazarlar gibi hızlı hareket sağlayamıyoruz. Her ne kadar birleşsek de bu yeterli olmuyor. Ya da herhangi bir e – ticaret sitesi kadar milyonlarca müşteriye hemen ulaşamayabiliyoruz. Ama çok değerli bilgileri aralarda paylaşarak ya da bir şekilde geliştirerek bunu birbirine devirerek elde edebiliyoruz.

Start – Up’lardan Yatırımcı Profiline

Lokal yatırımcının bu noktada artıyor olması oldukça iyi. Dünyadaki modeller tam olarak böyle. İyi start – up’lar daha sonra yatırımcı profiline dönüşmekte. Bunları şu an görüyor ve duyuyor olmak herkes için en büyük artılardan bir tanesi.

Çünkü ancak bu şekilde pazar yerlerinde etkin ürünleri üretebilir ve biyoteknoloji ve biyogirişimlere küresel yolları açabilir noktaya gelebiliriz. Eğer ülkemizdeki start – up’ların yatırımcı olabildiği bir noktaya gelebiliyorsak kırmak noktasına da ilerleyebileceğimizi de görebiliyoruz.

Beraber Çalışma ve Üretim

Biyoteknoloji gibi konularda beraber bir çalışma yapmazsak eğer bir üretim yapamayacağımız bir kesin. Maalesef akademisyenler akademi konusunda yavaş kalmakta. Akademisyenler sistemin gereklerine göre mükemmeliyetçi olmaktan daha çok sistematik düşünce şeklinde bir aykırılık yaşamakta. Hiçbir akademisyen pazarlama, bir şirketi ya da bir iş planını yönetme konusunda ya da AR – GE veya doktora çalışması sırasında deneyim kazanmamıştır. Kurulmuş olan sistem içerisinde biyogirişimcilik ve biyoteknoloji üzerine ana bir alanın olması ve doktora öğrencilerinin her bir doktora tezinin bu noktada modelleme isteği oldukça kıymetli.

Bunun dönüşümünü de ilerleyen zamanlarda açık ve net bir şekilde artı bir sonuç olarak göreceğiz. Çünkü AR – GE konusuna en yakın olan noktada laboratuvara yakın olan bireyler bunlar olacak. Ayrıca akıllarını da bu şekilde ne var, ne yapabilirim, nasıl üretebilirim, neye ihtiyaç var ve problemi nasıl çözebilirim noktasında olacaklar ve hala olmaktalar. O yüzden sadece laboratuvar ve alet paylaşmak değil aynı zamanda akılı da paylaşmamız gerekiyor. Yani akademisyenler, sanayiciler ya da öğrenciler bu noktada başkaları ile bir şey yapıyor olmalılar. Bu nokta alanında uzman pek çok kişiye göre dönüşüm noktasında olduğumuz belirtilmekte.

Bu hızı iyi kullanmamız lazım ki yatırımcıları biyoteknoloji gibi konular için cezbetmek gerekir. Zamanlamaları doğru kullanmalıyız. Platformlarda görünürlük, standardizasyon ve validasyon ile ilgili yapıları çözmeliyiz. Ayrıca bunlara ek olarak en güzeli bu start – up’ları çeşitli yani akademi dışında da start – up’ların varlığının mevcut olması bununda biyo parklar ile iç düzende birbirini besleyen zincir ekonomiye dönüşmesi konusunda sağlamalar yapmalıyız.

 

Bültenimize Abone Olun

Bültenimize Abone Olun

Aba Innolab bültenine abone olarak güncellemelerden ilk önce siz haberdar olun.

Aboneliğiniz Alındı